Günlük yaşamda çokça kullandığımız bir sözcüktür duygu. Belki de üzerine düşünmeden öylece söyleyiverdiğimiz. Sahi nedir duygu? Daha da önemlisi duygularım neler? Farkında mıyım yaşadığım her duygunun? Nasıl etkiliyor beni, ilişkilerimi, zihnimi, bir günümü? Ve hepimizde aynı etkiyi mi bırakır?
En basit haliyle, TDK’nın tanımına göre “Duygu, kendine özgü bir ruhsal hareket veya hareketliliktir.” Peki, ben ne anlıyorum duygu deyince? Duygu içi dolu, anlamlı bir yaşam için olmazsa olmaz bir yol göstericidir. Ancak duygularımızın farkında olmakla yapabiliriz bunu da. Duygularını fark etmeye, onları kabul etmeye başladığın zaman aslında kendini tanımaya adım atmışsındır. Kendini tanımak ve tüm duygulara olduğu haliyle sarılabilmek bireyin iyilik halini de olumlu yönde etkiler. Duygularımın farkında olmak kendime bakışımı, içsel yolculuğumu değiştirip, onlara anlam kazandırdı. İlişkilerime yön verdi. Duygularımı, kalbimi samimiyetle dinlediğimde bana düşünce ve davranış şekillerimle ilgili bir sürü ipucu verdi. Tabi her bireyde bir duygu aynı etkiyi mi bırakır? Hayır. Çünkü duygu bireyseldir. Her bireyin duygusu kendi içsel yolculuğuna hizmet eder ve yön verir. O yüzden kendi duygularınıza kulak verin. Kendinizle ilgili pek çok şey öğreneceksiniz. “Peki, sadece kendi duygularıma odaklanmak yeterli mi?” diye düşünürüm sonra. Hayır, olmadığını biliyorum. Çünkü birey sosyal bir varlıktır. Karşısındakinin özellikle yaşamında yakın ilişkide olduğu bireylerin duygularını da önemsemeli, fark etmelidir. Hatta onu anladığını duygusunu paylaştığını da samimiyetle iletmelidir. Anlaşıldığını hissetmek özellikle yakın ilişkilere anlam katar.
Olumlu yada olumsuz yaşadığım tüm duygular bana ait, bana değer katan, beni ben yapan şeyler. Sevgi mesela… O kadar içi dolu, o kadar sıcak bir duygu ki hakkını versek sanki her şey tıkır tıkır işleyecekmiş gibi gelir. Umut… Ne zaman ki çaresizlik duydum, tükenmiş hissettim umutla yaşama yön verebileceğimi düşünerek güçlenirim. Her zaman umut içinde olmayabilirim. Ama bunun için de kendimi yargılayamam. Hissettiğimde en kendim olduğumu düşündüğüm duygulardan birisi dinginlik, huzurdur. Yaşamın, koşturmacalarımızın içi o kadar boş gelir ki, o kadar yersiz gelir ki bazen bunca meşgale ve bir an keyifsizlik çöker ya… İşte o an ne ile mutlu olacağım ben o zaman diye sorgulamaya başlarım. O zaman da aklımda hep sakin, dingin bir yaşantı resmettiğimi fark ederim.
Keyifsiz, neşesiz, yorgun tükenmiş çaresiz veya öfkeliyken de ben yine benim. Her zaman keyifli olamam, neşe saçamam. Dinamik olamam her gün, her an. Öfkelendiğimde öfkelenmemiş gibi de yapamam. Ben duygularımı yaşarsam varım. Ben kendimi olumsuz duygularımla da kabul etmeye özen gösteriyorum. Kendime de şefkatimden ayırmak istiyorum. Bazen kendime bir buket çiçek aldığım olur. Ne ki bu şimdi? Şefkat işte. Ben kendimi sevmezsem, sevmenin, sevilmenin nasıl bir duygu olduğunu kalbimde hissetmezsem hayatımdaki o minik kalbe, oğluma, nasıl öğretirim sevmeyi? Sevgi içi dolu dolu değilse, içimizi ısıtan bir sevgi değilse, nasıl hoş görelim insanı, nasıl kabul edelim olduğu gibi, her şeyiyle…
Benim duygularımla kendi yoluma ışık tutmanın yanında daha değerli, anlam dolu bir görevim var bu hayatta. Çocuğuma samimiyetle sevmeyi öğretmek, sevgiyi yaşatmak. Belki onda merhamet, şefkat ve hoşgörü tohumları yeşertmek. Kendine şefkatle sarılmayı, duygularına sahip çıkmayı öğretmek. İşte şimdi tüm duygularımın içi daha dolu, hislerim daha kalpten, sıcacık. Çünkü kalbimde hissettiğim sevgi öyle iyileştirici ki… Ben bunlardan daha güçlü bir duygu da bilmem. Yıllar yıllar içinde tüm bu duygularıma eşlik etmesini istediğim bir duygu daha varsa o da şükür duygusu ile dolu olabilmektir. Ve ben duygularımın beni yarı yolda bırakmayacaklarına o kadar eminim ki…
Siz de kendinize bir fırsat tanıyın. Düşünün tüm duygularınızı, içlerini boş bırakmayın.
Not. Yüksek lisans öğrencimiz Elif Sarıkan’a Pozitif Psikoloji dersi kapsamında yazdığı bu güzel yazı için teşekkür ederim.